Nasıl bir hayat yaşamalıyım? Hangi yaşam biçimi en doğrusudur? Her insanın yakasına yapışan elzem sorulardır bunlar. Peki cevabı nerede bulacağız?
Düzen ve intizam kainatın en önemli şiarlarından biridir. Mesela, güneş, keyfî doğup batmaz. Bir vakti zamanı vardır. Ne bir dakika evvel ne bir dakika sonraya ertelenebilir bir tertibi vardır. İntizama tabidir. Aklına estiğince davranamaz. Bugün biraz keyif yapayım, yarım saat geç mesai yapayım diyemez. Güneş gibi iradesi olmayan her varlık İlahi emirleri harfiyen yerine getiren birer emir eridir.
İşin rengi biz insanlar gibi irade sahiplerine gelince değişir. Çünkü iradesi olanın karşısına iradesini alt edecek unsurlar da çıkarılmıştır. İnsanın yolu, güneş gibi sabit bir yörüngeden ibaret değildir. Yol taşları tercihlerdir. İnsan yolunu, tercihleriyle şekillendirir. Bu yol maceralarla doludur. Her adımında, doğru ile yanlış, hayır ile şer arasında kalır. Kalbi, ruhu, vicdanı ve aklı onu hayra yöneltir. Ama bir de nefs-i emmaresi vardır ki; o da kalbi, ruhu ve vicdanı kendi safına çekmeye çabalar. Aklı kendi fikrine bağlamak için her oyunu oynar. Bu insandaki gerilimin önemli kaynaklarından biridir.
Mutlak Varlık sonsuz rahmet sahibidir. Said Nursi'nin enfes cümlesiyle, ''Karıncayı emirsiz, arıları yâsubsuz [arı beyisiz] bırakmayan kudret-i ezeliye, elbette, beşeri de bırakmaz şeriatsız, nebîsiz. Sırr-ı nizam-ı âlem böyle ister elbette.''
Hayatı yaşamanın bin bir türlü yolu içinden hangisini seçmemiz gerektiği muamması insanın aklını aşar. Bu aynı zamanda insanın omuzlarına ağır bir yük yükler. Mutlak Varlık işimizi kolaylaştırmıştır.
Misal, kaçta yatıp kaçta kalkacağım? Keyfim ne zaman isterse mi, bunun bir doğrusu var mı? Cevap, Mutlak Varlık'ın bize en büyük armağanı olan Efendimiz'de (sav)gizlidir.
İnsan, Mutlak Varlık'ın kendisini sevmesini ister. O'nun sevmesinin en güzel yolunu yine o göstermiştir insana. Ali İmram 31. Ayet mealen şöyledir: ''[De ki:] Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin.''
Efendimiz, uykusunu şöyle tanzim eder. Yatsı namazını kılar ve dünya kelamı etmeden yatar. Işık açık, orada burada uyumaz. Yatağına gider. Küt diye de uyumaz. Uyku alemine dalmadan hazırlığını yapar, duasını eder, Rabbine olan bağlılığını yineler. Başını öylesine rastgele yastığa koymaz. Sağ yanına yatar. Gece teheccüd namazına kalkar. Sabah namazı için gün doğmadan uyanır. Ve asla, güneşin ufukta bir mızrak boyu yükselmeden uyumaz. Bu yaklaşık gün doğumundan sonraki 45 dakikaya tekabül eder.
Şimdi, bu şekilde uykuya dalan biri mutluluğun sırrına da vakıf olur. Öncelikle bir yükten kurtulur. Hangi saatte yatıp kalkmanın en iyi, en uygun olacağının derdinden azade olur. Uydur kaydır âdetlerin veya popülist yaşam biçimlerinin yerine O'na tabi olmaya karar kılınmıştır. O'na tabi olmanın yoluysa O'nun habibine tabi olmaktır. O'nun habibine tabi olmayı da Zamanın Bedii, sünnet-i seniyeye uymak olarak tanımlar.
Erken yatıp erken kalkana Allah da rahmet eder. Beyin o vakitlerde daha iyi dinlenir, kişi sabahleyin daha zinde kalkar, güne daha açık bir zihinle başlar. Sersem sepet bir beyinle kalkmak eziyetinden kurtulur. Ayrıca, sünnete riayet ettiğini düşünür. Bu sünnetin, Efendimiz'in (sav) kendi kafasına göre olmadığını, O'nun hükmünü uyguladığını düşünerek, kalbiyle Mutlak Varlık'a olan bağlılığını tazeler, yeniler ve kuvvetlendirir. Basit bir sünneti yerine getirmekle bile insanda ''Şâri-i Hakikî olan Cenab-ı Hakka kalbi müteveccih olur,'' diyen Zamanın Bedii ilave eder: ''Bir nevi huzur ve ibadet kazanır.''
Huzur ve ibadetin yanında hayatımız düzen ve intizama kavuşur. Düzen ve intizam zaten zor olan hayatı kolaylaştırır. Hem zihin dağınıklığı hem hayatı yaşama biçimdeki dağınıklık nefsin hoşuna gider ama insanı dibe çeker. Akşam yatmayı sabah kalkmayı bilmeyen insan serkeşliğin pençelerinde esir olur. Bu hayatın her köşesi, her ayrıntısı için caridir.
Mesela, yeme miktarını Efendimiz'e gören ayarlayıp, onun sünnetini yerine getirmeye niyetlenen, safayı bulur. Az yer, tok olmadan sofradan kalkar. Mide fesadına duçar olmaz. Bedeni ve zihni zinde kalır. Yemek yer yemez kendini çekyata ya da koltuğa atmaz. Sindirim ilaçlarına sarılmaz. İki de bir göbeğine gözü gidip, bu göbek nasıl eriyecek diye sızlanıp, sonra da buzdolabına gidip arta kalan yemeklerden birkaç lokma daha alma gafletinde bulunmaz.
Örnekleri uzatmak mümkün. Hayatını düzene sokmanın benim bilebildiğim en kolay, en verimli, en güvenilir yolu, Kainatın En Değerli Varlık'ının yaşadığı hayat biçimini örnek almak, elden geldiğince onun yaşadığı hayatı yaşamaya çaba göstermektir.
Kainatın En Değerli Varlık'ını örnek almayan kimin hizmetine girer? Nefs-i emmâresinin. O bencil, haz peşinde koşan, serkeş yanımızın esiri olur. Ben, kimseye göre değil, kendime göre yaşıyorum diyenler, hayatlarının en büyük yanılgısı içindedirler.
Not: Sayfadaki resim Deniz Tokay'a aittir. Bir iftar zamanı Karadeniz Ereğli, Alaplı, Çatak Köyü'nde çekilmiş. Ay'ı kendisi ilava etmiş ama:)